17 Ekim 2014 Cuma

Mutluyum, Mutlusun, Mutlu

Büyük bir heyecanla kurduğum blog adresimi uzun zamandır güncelleyememiş, yeni yazılar yazamamış olmam birçok kişiyi üzmüş. 
Farklı platformlarda bu beklentiyi dile getirdiklerinde, açıkçası mahcup oluyor insan. Bir şeyler yazıyorsunuz, insanlar -kaç kişi olduğunun hiçbir önemi yok- o yazıda bir şeyler buluyorlar, beğeniyorlar ve bir sonra yazacağınız yazı için beklenti içine giriyorlar. 
Karşılığında sizin yeni yazılar yazmıyor/yazamıyor/yazmaya fırsat bulamıyor olmanız hiç de adil olmuyor. Bunun için kendi küçük dünyamın o iyi niyetli insanlarından özür diliyorum. 

Bu Yazı Bir İbret-i Alem Yazısı Değil Farkındalık Yazısıdır

Mehmet Pişkin'in malûm intihar videosu kamuoyunda derin yankı uyandırdı. 
Kimi üzüntü duydu, kimi kendini sorguladı, kimi de mutluluğun formülünü belkide yeniden sorgulamaya başladı. 
Peki, Türkiye İstatistik Kurumu'nun 2012 verilerine göre, ayda ortalama 300 kişinin intihar ettiği ülkemizde neden bu intihar bu kadar ses getirdi?

Girişimcinin kararlı, olgun ve samimi olması mı?
Son anlarında bile sigaranın külünü yere atmayıp kültablası arayacak kadar kibar olması mı?
İnançsız olması mı? 
Yoksa parlak bir kariyere sahip olması mı? 

Evet, rahmetli parlak bir kariyer sahibiydi. Yabancı dillere hakim, diksiyonu düzgün, entellektüel, sosyal ve ikili ilişkilerde yadsınamaz bir yeteneğe sahipti. 
Yani bugünün şartlarında milyonlarca ebeveynin kendi evlatlarında olması için çil çil para döktükleri birçok özelliğe sahipti.
Ama olmadı? 

Demek ki mutluluk, çocuğunu yogaya göndermekle, deste deste yabancı dil öğrenmesini sağlamakla, piyano çalabilir hale getirmekle sağlanmıyor. Popüler kültür özentisi çocuklar/gençler, pek de öyle sanıldığı gibi mutlu olmuyor. Mehmet Pişkin, Arda Kural, Cem Garipoğlu... Ve daha niceleri... 

Çocuğunuzu, dostunuzu, sözünüzün geçtiği herkesi uyarın.
Deyin ki: "hepimiz mutlu olmak arzusundayız ama salt mutluluk için yaratılmadık!"
Neden yaratıldığımızı söyleyin onlara.
Araştırmalarını sağlayın. 
İtikatten, tevhidden, teslimiyetten yoksun bir hayatın koca bir manevi boşluktan ibaret olduğunu anlatın. 
İnsanların ilaç alacak, tedavi olacak para bulamadıkları için öldükleri bir dünyada "hayat çok kötü, ben yoruldum" safsatalarıyla kimsenin hayatını sonlandırma lüksü olmadığını söyleyin.
İntiharın hükmünü söyleyin!

Sonra da Tunus'lu yönetmen Nacer Khemir'in 2005 yılında çektiği Bab'aziz filminin ''Meryem Suresi'' ile başlayan giriş müziğini dinleyin.
Kimbilir,
Belki de biraz dinginliğe hepimizin ihtiyacı vardır...

*** Laptop vb. cihazların hoparlörlerinde dinlenilmesi kesinlikle tavsiye edilmez. Mümkünse kulaklık.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder